Çocuklar, yaşadıkları dünyanın kurallarını anlamak isterler ve buna ihtiyaç duyarlar. Kendilerinden ne beklendiğini, diğer insanlarla gözünde durdukları yeri, ne kadar ileri gideceklerini, fazla ileri gittiklerinde neler olacağını bilmek isterler. Büyürlerken artan beceri ve kapasitelerini ölçecek yollar bulmak isterler. Sınırlar, bu öğrenme ve keşfetme sürecinde çok önemli rol oynar ancak gönderilen mesajlar net değilse ebeveynin vermeye çalıştığı dersler işlemez duruma gelebilir.
Aşağıdaki örneklere bir bakalım:
Altı yaşındaki Ahmet’e üç kez kız kardeşini rahat bırakması söylenmişti ama o hala devam ediyordu. “Bak Zeynep yaptığın şeyi sevmiyor” dedi annesi sinirle. “Hemen kesmeni istiyorum.” Ama Ahmet devam etti. “Kaç defa söyleyeceğim sana?” dedi annesi daha da sinirlenmiş bir halde. Ahmet’in tepkisi değişmedi. Annesi “Nesi var bu çocuğun?” diye düşündü, ne diyeceğini bilemez bir haldeydi.
On yaşında ki Zeki eve bir saat geç gelmişti. Ailesi yemeğe oturmuştu bile. “Neredeydin?” diye sordu babası endişeyle. “Bu hafta ikinci oldu! Annen yemek yapmak için o kadar uğraştı. Hiç değilse birazcık saygı gösterebilirdin.” Zeki suçluluk duyarmış gibi tavır takınarak yemek masasına geçti.
Akşam 22.30’ da on altı yaşında ki Görkem bir saattir telefonla konuşmaktaydı.” Telefonu kapat artık” dedi annesi, “Bende telefon edeceğim.” “Tamam” dedi Görkem. On beş dakika daha geçti. Annesi sinirli bir şekilde telefonu kapatmasını yeniden istedi. “Tamam dedik ya!” diye cevap verdi Görkem. “Ne zaman kapatacaksın?” diye sordu annesi. “Birazdan” dedi Görkem. Beş dakika daha geçti. Annesi burnundan solumaktaydı.
Bu örnekler size aşina geldi mi? Eğer geldiyse sakin olun ve moralinizi bozmayın. Bu çok normal bir süreçtir. Bütün çocuklar dünyalarını sınama ve keşfetme ihtiyacı hissederler. Ancak bu keşfediş sürecinde onlara yol gösterecek sınırlara da ihtiyaç duyarlar.
Çocuklara sınır koyma da üç tane eğitim modeli vardır. Bunlar;
1. Cezacı Yaklaşım ( Özgürlüksüz Sınırlar ): Ceza veren ebeveynler hep polis, dedektif, yargıç. gardiyan, gözaltı memuru gibi roller oynamışlardır. Onların görevi çocuklarının hatalarını bulmak, suçu belirlemek, suçlamak, ceza vermek ve bunu uygulamaktır. Genellikle çocuklarının kavga ettiği olaya müdahil olup, dedektifliğe başlayarak, olaya müdahale eder. Doğru – yanlış, suçlu – suçsuz, iyi – kötü ayrımı öne çıkmıştır. Anne olaya müdahil olarak problem çözme niyetiyle başlayan etkileşim kötüye giderek kırıcı ve gittikçe bir güç savaşına dönüşebilir. Cezacı yaklaşımda ebeveynin inancı; çocuklar acı çekmeden öğrenemezler. Çocuklar yöntemlerinizden korkmazsa kurallara saygı göstermezler. Çocuklarımı kontrol etmek benim görevim. Çocuklarımın sorunlarını çözmek benim görevim. Güç ve kontrol Sorun çözme eyleminde düşmanca tutum, kazanan-kaybeden mantığı vardır (öğreten kazanır.) Bütün sorunları ebeveyn çözer ve kararları onlar alır. Süreci ebeveyn yönetir ve kontrol eder. Çocuğun öğrendiği Problem çözme süreci ebeveynin kontrolündedir. İletişim ve problem çözme de kırıcı yöntemler uygulanır. Çocukların tepkisi: Öfke, inatçılık, intikam, isyan, geri çekilme, korku, bastırılma olmaktadır.
2. Yumuşak Yaklaşım ( Sınırsız Özgürlük ): Cezacı yaklaşıma tepki olarak 1960-1970 li yıllarda ortaya çıkmıştır. Ebeveynlerin çoğu özgürlük, eşitlik ve karşılıklı saygı prensiplerine dayanan yeni ve daha demokratik bir çocuk yetiştirme yöntemine dayanır. Yumuşak ebeveynler, çocuklarını işbirliği yapmaya ikna edebilmek için sürekli yöntem değiştirip farklı taktikler uygularlar. Sürekli tekrar eder, hatırlatır, yalvarır, dil döker, pazarlık eder, azarlar, mantık yürütür, müzakere eder ve ikna yöntemlerini kullanırlar. Bütün bunlar çok geç sonuç verir ve genellikle etkili değildir. Söylenecek her şey söylendikten sonra ebeveynler genellikle sınırlarını değiştirme ya da tümden vazgeçme aşamasına gelirler, çocuklar da bildikleri gibi devam ederler. Yumuşak eğitim yöntemi, ebeveynler ve çocuklar açısından cezacı yöntemden daha kötüdür. En basit amaçlara bile ulaşamazlar. Yanlış davranışları durduramazlar. Kurallarımız ya da otoritemizle ilgili vermek istediğimiz dersleri veremezler. Yumuşak yaklaşımda ebeveyne göre görevim çocuklarıma hizmet etmek ve onları mutlu etmektir. Çocuklarımı üzen sonuçlar etkin olamaz. Güç ve kontrol hepsi çocuklardadır. Problem çözme süreci ikna yöntemiyle yapılmaktadır. Kazan-kaybet mantığı vardır. (Kazanan çocuklardır). Problem çözümünü ebeveynler üstlenir. Çocukların öğrendikleri kuralların başkaları için olduğunu ve kendileri için olmadığını düşüneceklerdir. Ben istediğimi yaparım diye düşüneceklerdir. Kendi sorunlarını çözmenin ebeveyn sorumluluğunda olduğunu düşüneceklerdir. Bağımlılık, saygısızlık ve bencillik öğreneceklerdir. Çocukların tepkileri sınırları test edeceklerdir. Kuralları ve otoriteyi zorlayıp reddedeceklerdir. Söyleneni duymazdan gelme ve sözleriyle ebeveynleri yıpratacaklardır.
Etkin çocuk eğitiminin sertlik ve saygı arasında bir denge de olması gerektiğini anlamış olduk. Cezacı yaklaşım sert ama saygılı değildir. Yumuşak yaklaşım saygılı ama sert değildir. Her iki yaklaşımda da kazan- kaybet yöntemine göre sorun çözer ve öğrenme konusunda yanlış inançlar barındırır. İkisi de sorumluluk kazanmayı öğretemez ve en temel eğitim amaçlarına bile ulaşamaz. O halde alternatif nedir?
3. Demokratik Yaklaşım ( Sınırlı Özgürlük ): Bir örnek vererek başlayalım.
İki kardeş düşünün oyuncakla oynamak için kavga eden. Anne ilk iş olarak çocukların susmalarını istediğini net bir şekilde belirtir. Sert bir sesle ikisini de susmaları söyler. “Herkes on dakika sırayla oynayabilir ya da oyuncağınızı elinizden alırım. Hangisini istersiniz?” der anne. İki kardeş bunu kabul eder. Ancak ikinci kardeş ilk ben oynayacağım der. Anne aferin çocuklar der. Yazı tura atıp kimin başlayacağını bulalım. Ben saati kurarım der. Burada nelere vurgu yapıldı. Hep birlikte bakalım.
Yanlış davranışı durdurmak, sorumluluk öğretmek, onaylanan davranışla ilgili kuralları net bir şekilde iletmemizi sağlar. En iyisi de bu yaklaşım bize duygular incinmeden, ilişkiler hasar görmeden ya da güç savaşlarına girilmeden amacımıza ulaşmamıza fırsat verir. Demokratik yaklaşımda isminde oy kullanarak sorun çözmeyi kastettiğim anlaşılmasın… Demokratik sözü sınırların nasıl belirleneceğini anlatmak için kullanılmaktadır.
Sınır belirlemek dinamik bir süreçtir. On yaşındaki bir çocuğa koyduğunuz yatma saatini dört yaşındaki bir çocuk için de koyabilir misiniz? Muhtemelen hayır. On altı yaşında ki bir çocuğun eve dönüş saatiyle on bir yaşında ki bir çocuğun eve dönüş saati aynı olabilir mi? Muhtemelen hayır.
Çocuklar büyür ve değişir. Değiştikçe de daha çok özgürlük, ayrıcalık ve sorumluluk yüklenmeye hazır hale gelirler. Çocuklar; çevrelerini keşfetmeye, becerilerini geliştirmeye, yeni yetenekler kazanmaya ve bağımsız olmaya fırsat bulmalıdır. Onların işi budur. Ebeveynin işi de bu normal gelişim sürecini engellemeden, onlara destek olacak sınırlar koymaktır.
Sağlıklı bir gelişimi destekleyecek sınırları nasıl koyabiliriz? Çocukların daha fazla özgürlük ve sorumluluk almaya hazır olduklarını gördükçe sınırlarımızı yeniden düzenler ve genişletiriz. Koyduğumuz bu sınırlar, çocuklarımızın keşiflerine yön verecek kadar kesin, gelişme değişimlerine izin verecek kadar da esnek olmalıdır. Bu prensibi bir örnekle açıklayalım:
On iki yaşındaki Zeynep Feyza’nın, akşamları arkadaşlarıyla sinemaya giderken yanında hep yetişkin biri oluyordu. Yıllardır hiç sorun çıkmamıştı. Kararlaştırılan zamanlarda gidiyor ve zamanında dönüyordu, geç kalacak olursa da arayıp haber veriyordu.
Zeynep Feyza’nın ailesi onun bu sorumlu tavırlarından çok memnundular. Yanında bir yetişkin olmadan sinemaya gitmek istediğinde Zeynep Feyza’nın sınırlarını genişletmeye karar verdiler. Nasıl gidip geleceğini konuştular, sinemaya bırakılıp alınma saatlerini kararlaştırdılar, bir deneme yaptılar. Her şey yolunda gitti. Sınırlar genişleyince Zeynep Feyza ve ailesi, onun daha fazla özgürlük ve sorumluluğa hazır olduğunu anlamış oldular. Ondan bekleneni yapmaya devam ederse Zeynep Feyza’nın sınırları daha da genişleyecektir…