Yaklaşık 4 ay kadar önce Çin’in Wuhan kentinde baş gösteren ve hızla bütün dünyaya yayılan koronavirüs insan sağlığını ciddi anlamda tehdit eden ve henüz tedavisi bulunamamış bir salgın hastalık. Henüz aşısı geliştirilememiş olsa da birey olarak yapacaklarımız elbette var. Ulusal ve küresel ölçekte bütün haberleşme ve basın organlarının nasıl tedbirler alacağımıza dair bilgilendirme yaptıklarını biliyoruz.
Peki, bunları bilmek bir yana ne kadar uyguluyoruz? Her geçen gün vaka sayısı ve ölüm haberleri katlanarak artıyor. Bu salgın hastalığa karşı sıkı tedbir uygulamak önce birey olarak kendimizin, sonra aile bireylerimizin, sosyal çevremizin ve geniş perspektifte baktığımızda ise bireyden topluma doğru herkesin tam anlamıyla sıkı tedbir almasıyla ancak bu salgın hastalığa karşı mücadelemizde başarılı olabiliriz.
Yoğun kaygı ve panik halinde yapmamız gereken birincil görevimiz sakin kalmak ve virüsün yayılmaması için gerekli bütün tedbirleri ihmal etmeden uygulamaktır. Evet, kaygımız artıyor ve bu böylesi tedirgin olunan bir süreçte çok da anormal gibi durmuyor. Ancak kaygı yönetimi dediğimiz tabiri iyi yönetebilmemiz gerekiyor. Bu süreçte, yanılgılı bazı düşünceler de olabilir. Öksürüğüm var korona mıyım? Boğazım ağrıyor virüse yakalanmış olabilir miyim? gibi. Ancak bu düşünceler çoğunlukla doğru olmayabiliyor ve nosebo dediğimiz tabir tam da burada devreye giriyor. Bütün insanlığın tek gündemi olan bu salgın virüs algımızı öylesine etkiledi ki hemen korku ve kaygı yaşayabiliyoruz. Acaba bende de var mı? Bende oldum mu? Bu düşünceler genellikle zihnimizin bize oynadığı bir oyundan başka bir şey değil. Ancak bunun farkında olup, bu zihnimizin oynadığı bir oyun deyip de umursamaz da davranmamak akılcı olacaktır. O dengeyi kurabilelim.

Rutin hayatımızın bozulduğu ise aşikar. Rutinin bozulması ne oluşturdu? Rutinin bozulması elbette bir takım işlerimizin sekteye uğramasına sebep oldu. Ancak evde kalmak bu süreçte elzem bir durum olduğu da su götürmez bir gerçek. Evde kal sloganının her fırsatta söylendiği bu süreçte evde biriken işlerimizi yapmamız için çok güzel bir fırsat olduğunu söylemeliyim.
Bir psikolog olarak bu sürecin neresinde olmalıyız? Daha çok ruhsal açıdan zayıf yerlerimizi görüp, güçlendirmemiz gerektiğini söyleyebilirim. Kaygı duymayın demiyorum. Tabi ki bu süreçte kaygı duyacağız. Ancak yaşadığımız kaygının farkında olup, onu yönetmesini bilmemiz gerekiyor. Kaygımız bizi ele geçirmesin. Biz ona hükmedelim. Kaygı bulaşıcı da olabilir bazen. O yüzden yaşadığımız kaygılı süreci çevremize yoğun kaygının yansımalarını göstererek, onları da kaygı bataklığına çekmeyelim lütfen. Gereksiz paniklerden kaçınalım. Bu bize ve çevremize zarar verebilir. Çocuklarımız bu süreçte korkuyor olabilirler. Onlara sıkı tedbir aldığımız sürece korkumuzu en aza indirebileceğimizi ifade edelim. Onları korkuya itecek tutum ve davranışlardan uzak duralım. Ve bu süreçle alakalı onlara bilgiler verelim. Sorularına makul ve doyurucu yanıtlar vererek onları besleyelim lütfen.

Genellikle bütün gün virüs haberleri izleyerek, hayatımızın odak noktasına bu salgın hastalığı koymayalım. Doğru haber izleyelim ve sınırlı süre de olsun bu durum. Her habere itibar etmek, bizim kaygı ve korkumuzu tetikleyici bir faktör olacaktır. O yüzden en güvenilir mecralardan süreci takip etmek çok daha işlevsel olacaktır.
Bizzat gördüğüm ve duyduğum bazı durumları aktararak aslında bu virüsü tam olarak ciddiye almadığımızı, sorumsuzca davrandığımızı ve bunu yapanların hem kendilerini hem de ailelerini ve geniş perspektifte baktığımızda bütün bir toplumu riske attıklarını görebiliyorum. Salgın hastalıkta fiziki yakın temasın yapılmaması gerektiği gerekli birimlerce ve hemen hemen her gün söylenmekte. Ancak halen bu uyarılara kulak tıkayan bir güruh var ki aslında herkesi riske atabilecek cinsten. Bir diğer tehlikeli yaklaşım ise “Yaşlılara geliyormuş, gençlere değil.” gibi bir yanılgılı düşünce. Bu düşünce en az koronavirüs kadar tehlikelidir. Ve bir tür düşünce virüsüdür. Tabi bununla da kalmıyor. Rahat davranmalar, keyfi dışarı çıkmalar, yakın temas, hiçbir şey yokmuş gibi hayatına devam edenler. Evet, üzücü ve endişe verici bir durum. Bakınız İtalya örneği önümüzde duruyor. İtalya; vaka ve ölüm sayısında Çin’i geçti. Niye? Çünkü sıkı tedbir alma noktasında zayıf kaldılar. Ve yukarıda bahsettiğim hatalı tutumları yaptılar ne yazık ki.

Nasıl İtalya gibi olmadan bu süreci en akıllıca yönetebiliriz? 14 kuralı hepimiz duymuşuzdur. Bu kuralları tatbik etmeli ve panik olmamalıyız. Tedbirli olmak ve panik olmak zıt iki kelime olarak karşımıza çıkıyor bu süreçte. Evet, panik olmayalım ancak gerekli tüm tedbirleri de yapmaktan geri kalmayalım. Gerekli olmadıkça da evden dışarı çıkmayalım.
Evde neler yapabiliriz? Öncelikle çocuklu aileler; bu süreçte çocuklarıyla farklı etkinlikler yaparak süreci sıkıcı olmaktan keyifli ve kaliteli zaman geçirmeye çevirebilirler. Çocuklarınız okula da bu aşamada gitmediği için, onlara mutfakta veya başka yerlerde sorumluluk almasını sağlayabilirsiniz. Oyunlar oynayabilirsiniz, yazı yazabilirsiniz, resim çizebilirsiniz, yapboz yapabilir, şarkı söyleyebilirsiniz. Örnekler çoğaltılabilir elbette. Amaç çocuğunuz ile kaliteli vakit geçirerek bu süreci güzel bir hale çevirmek olmalıdır. Yani krizi fırsata çevirmekten bahsediyorum.
Peki, bu süreci çocuklarımıza nasıl anlatmalı? Öncelikle kaçamak cevaplar vermekten kaçınmalıyız. Belki sizin kadar her şeyi anlayamasalar da birçok şeyin farkında olduklarının altını çizmek istiyorum. Bu sürecin geçici olduğunu onlara başta söylemek gerekiyor. Ve bu boşluk sürecinin aslında gerçek bir tatil olmadığını da ifade etmelisiniz. Çünkü bu süreç önlem amaçlı devletimiz tarafından verilmiş bir geçiş süreci. Yani gerçek tatildeki gibi dışarı çıkayım, parka gideyim, arkadaşlarımla fiziksel temaslarda bulunayım türünden bir tatil değil. Ve yeni bir karar verildiği takdirde çocuklarımız okula gideceklerini de bilmeleri gerekiyor. Bu biraz zor gelebilir onlara. Çünkü bu boşluk süreci planda yoktu ve aniden gelişti. Uyum sorunu ya da motivasyon kaybı yaşayabilirler. Bu gibi durumlarda okulun gerekli birimlerinden destek almaktan çekinmesinler.
Evet, korona virüsün hayatı durdurma derecesinde büyük bir etkisi olduğunu hep beraber görüyoruz. Bu süreçte birçok olumsuzluk yaşadığımız aşikâr. Ancak farklı bir bakış açısından bakarsak bu virüsün bazı değerlerimize de olumlu katkı yaptığını görebiliriz. Neler mi? Öncelikle temizlik ve hijyen konusunda hemen hemen herkes tabiri caizse teyakkuzda. Bu temizliğin önemini anlamamız açısından da önemli bir durum gibi görünüyor. Bir takım kötü alışkanlıklar da ciddi azalmalar olduğu da ortada. Virüs gelmeseydi ve bu durumlar insanların tercihleri neticesinde düzelseydi. Ancak virüs kaynaklı olumsuz bazı şeylerde bir takım olumluluklar var.
Bu süreçte devlet büyüklerimizin akılcı tutumlarını ve tedbirlerini beğeniyle takip ediyor ve halkımızın sıkı tedbirler ile bu salgın hastalığı en az can kaybı veya vaka sayısı ile atlatmasını umuyorum. Umarım tedavisi bulunur ve insanlık rahat bir nefes alır. Bir kez daha anlamış olduk ki hayattaki en önemli şey sağlık. Koronasız ve dışarıya rahatça çıkabileceğimiz günlerimiz olsun. Sağlıcakla kalın.