Hepimiz şöyle cümleler kurmuşuzdur: “Aslında şöyle yapsan daha iyi olur.” ya da “En iyisi şöyle yapmak.” gibi. Olması gereken durumu çoğumuz çok iyi bilirken yapılan ya da var olan durum birbirinden tamamen farklı olabiliyor. Aradaki boşluk nasıl meydana geliyor? Bireye ve topluma peyderpey yansımaları neler oluyor? Birey ve toplum ne gibi durumlarla karşılaşıyor? Kolektif akıl ile hareket etmek neden önemli?
Şu an en gündem olan ve bu boşluğun en gözle görülür olduğu bir konudan giriş yapmak istiyorum. Pandemi dönemi! Salgın hastalıkta alınması gereken tedbirler ile toplumun buna uyma grafiği birbiri ile tam olarak örtüşmüyor. İstatistiksel veriler bunu doğruluyor. Aslında çoğumuz biliyoruz neyin nasıl olması gerektiğini. Neden uymuyoruz peki? Önemsememek, bilinçsizlik, “Bir şey olmaz.” geçiştirme cümlesi, ders almamak ve daha onlarcası. Bireyler durumun farkında değil mi? Ya da olası bir enfekte durumunda nelerle karşılaşabileceğini mi bilmiyorlar? Hayır, en az sen ben kadar iyi biliyorlar. Ama bildiklerini uygulamadıkça bu sürece olan mücadelemizde zayıf kalıyoruz ve zor insan olma karakteristik özelliklerimiz ortaya çıkıyor. Baktığımız zaman aklın yolu birdir tabiri burada çok belirgin görülmektedir.
Bir eğitimden hatırlıyorum: “Türkiye iş kazalarında dünya da ilk sıralarda yer alıyor.” diye bir bilgi verilmişti. Nedenini duyunca şok olmuştum. Aynen şöyle söylemişti eğitmen hoca: “Bir şey olmaz.” zihniyetinden dolayı. Evet, yanlış okumuyorsunuz. İnsanlar bu cümlenin arkasına sığınıp gerekli tedbirleri almakta zayıf kaldığı için ne yazık ki tablo bu. Bu zihniyetli cümlenin altında şu etmenler yatmaktadır: Önemsememe, olabilecek tehlikeyi hiçe sayma, ihmalkâr tutum, zayıf iş sağlığı ve güvenliği vs. Bu cümle ve türevleri can ve mal kayıplarını tetikliyor. Ne kadar acı değil mi? Benzer durum trafikte afaki unsurlarda, salgın hastalıktaki tedbirsiz tutumlarda, iş hayatında ki etik dışı değerler de ve daha birçok durumda karşımıza çıkmaktadır. Ancak şunu söyleyebilirim ki: Bu boşluk durumunun en temelinde eğitim ve ahlak unsurları ön plana çıkmaktadır.
Bir durum ya da olay neticesinde yapılan tercih veya alınan kararın nizami olması ve ileriye dönük neler olabileceğini düşünme noktasında zayıf kaldığımızı ifade edebilirim. Dolayısıyla bu zayıflığımızı kuvvetlendirebilirsek en başta doğrudan kendimizin haklarını ve dolaylı olarak da çevremizin haklarını gözetmekte başarılı olabiliriz. Aksi takdirde bu makas her geçen gün açılacak gibi görünüyor.
Pandemi süreci ile bağlanma stillerinin ilişkili olabileceğini düşünüyorum. Maske takma davranışı ile bağlanma stilleri ile ilişkili olabilir. Şöyle ki, güvenli bağlanma dinamiği kuvvetli kişiler maskelerini takmaya özen gösterecektirler. Çünkü kendi güvenliğini aldıklarını bileceklerdir. Maskeyi takmak istemeyen ya da maskesini asli ihtiyaçlarında bile çıkarmak istemeyenler aklıma kaygılı bağlanma stilini getirdi. Kaygılı bağlanmada ikircilik yani kararsızlık olabilir. Bu tarz bağlanma stili geliştirenlerde kaygı bozuklukları meydana gelebilir.
İnanç sistemimizde ise “Emrolunduğu gibi dosdoğru olunuz.” ifadesi yer almaktadır. Dosdoğru olmak bu boşluğun kapanması ve hiç olmaması demek anlamına gelecektir. İnanç sistemimiz ile kurallar bütünü bunu doğrulamaktadır ve bireylerden bunu beklemektedir.
İnsanların doğaya zarar vererek ve nizama uygun hareket etmemesi gaflet içinde olması ile ilişkilidir. İnsanların doğaya zarar verici tutum ve davranışlar sergilendiği görülmüştür. İnsan bir doğa unsurudur ve toplumun birer ferdidir. Doğayı korumalı ve toplumun bir parçası olduğumuz hassasiyetini taşımalıyız. Çünkü zarar vermemek, sevmek, korumak, saygılı olmak bunlarla ilişkilidir.
Sözlerime son verirken kural, tedbir, bireylerin ve toplumun sağlığı ve geleceği için olması gerekeni yaparak bu evren nizamına siz de katkı sağlayabilirsiniz. Kolektif akılla hareket edersek kazanan hepimiz oluruz. Sevgiler.